Yakın Tarihte Roman Liderler: Bronislawa Wajs/Papusza

????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????

Yakın Tarihte Roman Liderler: Bronislawa Wajs/Papusza

“Gelin dünyanın dört bir yanındaki Çingeneler, gelin yanıma. Gelin ormana, büyük ateşin başına.”

Nazi acımasızlığının, okuma yazma öğrenme mücadelesi ve bunun için uğradığı şiddetin, sırf şiir yazdığı için bir şairin kendi toplumundan reddedilmenin hikâyesi: “Papusza / Taş Bebek”.

Papusza olarak bilinen Bronislawa Wajs, şiirleri resmi olarak yayımlanan ve Lehçe’ye çevrilen ilk Roman şairdir. Romanların ve Yahudilerin birlikte soykırıma uğradığı ikinci dünya  savaşında  yaşadıklarını anlattığı “Kanlı Gözyaşları” ve “Alman Zulmü Altında Yaşadıklarımız”şiirlerinden en bilinenleridir.  Şiirlerinde Roman Kadınların yaşamında zorluklar ve Roman kadınların mücadeleci ruhundan esintiler yer almaktadır

Şiiri yazmak yerine şiiri yaşamayı seçen bu Papusza’nın yaşamındaki birçok dönüm noktası bulunuyor. Binbir engelle mücadele ederek okuma yazma öğrenmesi, zorla evlendirilişi, savaş sırasında tanık oldukları ve Jerzy Ficowski ile tanışması bu dönüm noktalarından en önemlileridir.

Papusza için okuma yazmayı öğrenme süreci hiç kolay olmaz. Ancak O, uğradığı tüm baskı ve şiddete rağmen okuma yazma öğrenmeyi başarır.

 

 Takvimler 1910’u gösteriyor. Çocuk yaşta bir kadın bir başına yükselen otların arasında bir bebek dünyaya getiriyor. Gece düştüğünde ise ay ve yakılan ateşin ışığı altında bir çarşaf içinde sallanan bebeğe dualar okunuyor.

“Tüy gibi hafif yürüyesin bu dünyada.”

Bu doğum seremonisinin hemen ardından bebeğin adını söylüyor annesi: “Papusza”

1935’te çıkarılan Nuremberg ırksal kanunları (Alman Kanı ve Onurunun Korunması Kanunu, Nazi Almanyası Yurttaşlığı Kanunu) ile beraber 1936’da ise “Çingene Belasıyla Mücadele Merkez Ofisi” açıldı.

Romanlar için imha süreci, 1941 yılının Sonbaharı’nda başladı. Romanları ve Sinti bulmak, öldürmek, toplama kamplarına göndermek için Einsatzgruppe denen özel timler oluşturuldu.

SS ve polis yetkilileri tarafından Bergen-Belsen, Sachsenhausen, Buchenwald, Dachau, Mauthausen ve Ravensbrück toplama kamplarında  bir çok Roman ve Sinti hapsedildiler. Birçok çocuk Nazi doktorlarının korkunç deneyleri sonucu hayatını kaybetti.

Auschwitz-Birkenau, Chelmno, Belzec, Sobibor ve Treblinka Ölüm merkezlerinde binlerce Roman ve Sinti öldürüldü.

Auschwitz toplama kampının ilk komutanı Rudolf Höss anılarında, öldürülen Romanların ve Sintilerin arasında çok sayıda çocuk, yaşı neredeyse yüze varan ihtiyarlar ve hamile kadınların olduğunu yer almaktadır.

II. Dünya Savaşı’nda Nazi yönetimince Romanlara yönelik gerçekleştirilen soykırım çok geç bir zaman diliminde sonra kabul edilmeye ve Porajmos olarak adlandırıldı.

Porajmos’tan sağ kalanlarda olan Bronislawa Wajs’ın hayatı ve yaşama boyu sürdürdüğü mücadele bu gün bile onlarca Roman ve Roman olmayan için aydınlatıcı bir öneme sahiptir.

İlk Roman kadın şair  olan Bronislawa Wajs’ın gerçek hayat hikâyesini temel alan 2013 yapımı biyografik dram filmi ise Çağdaş Polonya Sineması’nda iyi bilinen Krzysztof Krauze ve Joanna Kos-Krauze çiftinin tarafından hazırlandı.

Film Roman toplumunun tarihi travmalarında büyük bir yer edinmiş olan nazi vahşeti, soykırım ve yasalarla yerleşik düzene geçmeye zorlanmaları gibi  konuları anlamak için yararlı çalışmadır.

Kanlı Gözyaşları

Ormandayız. Su yok, ateş yok – açlık büyük.
Çocuklar nerede uyuyacak? Çadır yok.
Geceleri ateş yakamıyoruz.

Gündüz, dumanı Almanlar görür.
Kışın soğuğunda çocuklar nasıl yaşayacak?
Hepsi yalınayak…
Bizi öldürmek istediklerinde,
önce bizi çalışmaya zorladılar.
Bir Alman geldi bizi görmeye.
– Sizin için kötü haberlerim var.
Sizi öldürecekler bu gece.
Söylemeyin kimseye.
Ben de bir garip Çingeneyim,
sizin kanınızdan – hakiki bir Çingene.
Tanrı yardımcınız olsun
bu kara ormanda…
Bunları söyledikten sonra,
sarıldı hepimize…

İki üç gün hiç yemek yok.
Herkes aç gitti uykuya.
Uyuyamadılar,
diktiler gözlerini yıldızlara…
Tanrım, ne de güzel yaşamak!
Almanlar izin vermeyecek…

Ve sen, benim küçük yıldızım!
Şafakta nasıl da büyüksün!
Kör et şu Almanları!
Aklını al şunların ki yaşasın
Yahudi ve Çingene çocukları!

Karakış gelip çattığında,
ne yapar bir Çingene kadın küçük bir çocukla?
Nereden bulsun giysiyi?
Her şey paçavraya döndü gitti.
Ölesi gelir insanın.
Kimse bilmez, yalnız gök bilir,
ağıtlarımızı yalnız nehir duyar.
Kimin gözleri görür bizi düşman gibi?

Kimlerin ağzı lanetler bizi?
Tanrım, dinleme onları,
duy bizi!

Soğuk bir kış gecesi,
Yaşlı Çingene kadın anlatır
bir Çingene masalını:
Sarı sıcak bir kış,
kar gelecek küçük yıldızlar gibi,
örtecek dünyayı, ellerimizi.
Kara gözler donacak,
ölecek yüreklerimiz.

Çok kar düştü,
kapattı yolları.
Gökte yalnız Kehkeşan kaldı.

Böyle buz gibi gecede,
küçük bir kız öldü
ve dört gün içinde
dört oğlanı gömdü anneler
karın içine.
Güneş, sen olmayınca işte böyle,
gör bak, bir küçük Çingene,
nasıl öldü bu koca orman içinde.

Cümle kuşlar yakarıyor,
çocuklarımız için,
hainler, engerekler öldürmesin diye.
Ah, talihim!
Benim talihsiz talihim!

Kar yapraklarca kalın,
kapatıyor yolumuzu,
öyle bir kar ki örtüyor tekerleri.
Önden gidip yolu açmalı birisi
arabaları arkadan itmeli.

Ne kadar çok umutsuzluk ve açlık!
Ne kadar çok keder ve yol ne uzun!
Ne kadar çok taş var ayağımızı kesen!
Ne kadar çok kurşun var kulağımızın dibinden geçen!

Bronislawa Wajs (Papusza)

*Çeviren: Ozan Çororo

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.